2011 Meksika #1 Yucatan

by Lia
 
Uzun zamandır aklımızda olan ama kışları bir türlü vakit yaratamadığımız Güney Amerika tatilini yakınsamak adına bu yaz Orta Amerika’ya gitmeye karar verdik. Önce birden fazla ülkeyi gezmeyi planlasak da ulaşım, güvenlik ve kısıtlı zamanımızı göz önüne alarak Meksika’ya gitmeye karar verdik. Süremiz her ne kadar 2 hafta olsa da oralara kadar gitmişken NYC havası solumadan donmek olmazdı, Amerikaya da vakit ayırınca süremiz kısaldı 🙂
 
  
 
Aslında herşey Pera müzesindeki Frida & Diego sergisi ve ardından izlediğimiz Frida filmiyle başladı. Frida ve Diegonun sanatından etkilenmemek imkansızdı ayrıca filmdeki renkli sahnelerin gerçeğini gorme fikri Meksika yemekleri hayalimizle birleşince kendimizi NYC- Cancun- Mexico City biletlerimizi alırken bulduk.  Biletleri alana kadar da kimseye danışmamıştık ne de olsa Amerikanın komşusuna gidiyorduk. Fakat ardından konuştuğumuz pek çok kişi Meksikadaki güvenlik sorunlarından, uyuşturucu kartellerinden bahsedince seçimimizi sorgulamaya başladık.Meksikadaki Türk Elçiliğine mail attık, ardından da değişik ülkelerin elçiliklerinde çalışan kuzenime danıştım. Bu noktada gerçekten şanslıyız çünkü kuzenimin çok yakın bir arkadaşı Meksikadaki Türk Büyükelçiliğinde çalışıyormuş. Onunla uzun uzun mailleştikten ve gezimize ilişkin detaylı tavsiyelerini aldıktan sonra heyecanımız artmış bi şekilde seyahat gününü bekledik… 
 
 
 
NOT: Merak edenler için Meksika’ya Amerikadan giriyorsanız Amerika vizesi yeterli oluyor. Fakat dikkat edilmesi gereken bir konu Amerikaya girerken doldurduğunuz ve çıkarken teslim etmeniz gereken formu, Meksika uçağına binerken görevliye vermeniz. Çünkü aynı form Meksikadan gelirken de dolduruluyor. 
 
NOT2: Cancun’da USD geçse de ilk bulduğunuz yerde 200-300$ bozdurmak da fayda var. Mexico City içinse mutlaka bozdurun USD nerdeyse sadece hediyelik eşya satan yerlerde $ geçiyor.
 
Temmuz ayı ortasında NYC’ye uçtuk ve kendimize bu buyuleyici şehirde (donuste tekrar uğramak uzere)  1 tam günlük mola verdik ardından da sabah erkenden Cancun’a uçtuk.Amerika’dan Aero Mexico veya Jet Blue ile uçabilirsiniz. Cancun Meksika’nın Yucatan bölgesinde 1970lerde Amerikalılar tarafından bugunku haline getirilmiş eski bir balıkçı köyü, şimdi ise bembeyaz kumu, turkuaz denizi dev otelleri ile Miami, Antalya benzeri bir tatil şehri.  Buraya gitmekteki amacımız denizin yanısıra en büyük Maya tapınaklarından biri olan Chichen Itzayı gormekti. 
 
  
 
Cancun’da Hilton otelini ayarladık ve diğer çoğu otel gibi herşey dahil olmamasına dikkat ettik çünkü zaten oteli çoğunlukla geceleri kullanacaktık. Odaları, okyanus manzarası ve plajı çok güzeldi. Meksika yemekleri de sundukları kahvaltı ise inanılmazdı. Havaalanından otellere transferi varınca ayarlayabileceğiniz bir shuttle ile yapabilirsiniz. Biz araba kiralamayı düşünmemiştik fakat daha sonra gezmeyi planladığımız yerlerin birbirinden çok uzak olduğunu farkedip otelden ufak bir araç kiraladık. 
 
Bu bolge de gezilecek yerler Chichen Itza, Playa Del Carmen (Gece ana caddesi, gündüz de muhteşem plajı), Cozumel ve Isla Mujeres adaları, Tulum (deniz kenarındaki Maya tapınakları), Cancun şehir merkezi ve XELHA. Biz 3 gece kalabildik ve maalesef bunlardan bazılarına gidemedik bir kaç gün daha kalabilsek iyi olurmuş.
 
Chichen Itza’ya mutlaka otellerden ayarlayabileceğiniz turla gidin. Tur otobusleri sabah otelinizden alıyor 2,5 saat sonra küçük bir Maya köyü yakınlarında yemek ve alışveriş molası veriyor. Burada Cenote’de yüzebiliyorsunuz. Ardından yarım saat sonra da Chichen Itza’ya varıyorsunuz. İngilizce bilen rehber de detaylı bir şekilde eserleri ve Maya kültürünü anlatıyor. Yol uzun sürdüğü için 1 tam günü buraya ayırmak gerekiyor. Akşam ancak 21:00 gibi yorgun bi şekilde otele vardık. Ayrıca otobuste buz gibi Corona ikramı var 😛
 
 
 
Playa Del Carmen, Cancun’a 1,5 saat uzaklıkta. Daha çok Avrupalıların olduğu ve Ibizayı anımsatan bir yer. Gece ana caddesinde gezmek keyifli. Bir sürü restoran ve mağaza var. ozellkle Meksika el işleri ile dolu olan mağazaları gezmek çok keyifli. Gündüz ise plajı muhteşem. 
 
 
 
Buraya kadar gelmişken mutlaka Cozumel’e gidip şnorkel yapmalısınız. Playa Del Carmen’den kalkan Vapurla (Gidiş-dönüş bilet fiyatı kişibaşı 34$dı) yaklaşık 45 dakikada Cozumel’e vardık. Oraya varınca da şnorkel turunu halletik fakat isterseniz vapura binmeden once de ayarlayabilrisiniz. Deniz çok temiz kum bembeyaz ve etraf rengarenk balıklar ve mercanlarla dolu, mutlaka görülmeli.
 
 
 
Tulum’a maalesef geç gidebildiğimiz için (18:00 civarı) çok şey göremedik bu saatte müzeler kapanıyormuş, ama Cozumel’de tanıştığımız Amerikalılar buyuleyici olduğunu soyledi. Bir günümüz daha olsaydı yine otellerden ayarlanan Tulum & XELHA turuna mutlaka katılırdık.  XELHA doğal lagunler etrafına kurulmuş bir su ve eğlence parkı. Kişi başı 100 $ ve içeride sınırsız yiyecek içecek var. 
 
  
 
Yemeklere gelince, Meksika yemekleri gerçekten çok ama çok güzel, zaten hep seviyorduk ama bugune kadar daha çok TexMex yemiştik ve burada yediklerimiz çok daha güzeldi… Benim favorim Tamale oldu, Tükiye’de hiç yememiştim ama Jamie Oliver’ın bir bölümünde övgü dolu sözlerini duyup aklımın bir köşesine not etmiştim. Tamale  mısır koçanları içerisinde buharda pişirilmiş tortilla hamuru ve içerisinde yer alan soslu et veya tavuktan oluşuyor. Her yerde bulabilirsiniz. Onun dışında da çeşit çeşit taco’lar yemeklerden once gelen tortilla cipsleri ve salsalar gerçekten güzeldi. Guacomoleyi de atlamamak lazım. Çoğu yerde taze meyve suyu var, favorim ise kaktus, Kivi , Elma, Kereviz sapı gibi yeşil meyve sebzelerden oluşan Jugo Verde oldu. 
 
Cancun ve civarını gezdikten sonra Aero Mexico ile Mexico City’e uçtuk. Hala heyecanımız devam ediyordu çünkü aslında Cancun Meksika’dan çok Amerikaya benziyordu ama Mexico City’nin çok ama çok farklı olacağını hissediyorduk. 20 milyon insanın yaşadığı devasa bir şehir bizi bekliyordu 🙂
 
  
 
 

Benzer

Yorum yaz